Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

hiç bir

  • 1 ყოველ ჟამს

    hiç bir zaman, hiç bir şekilde

    Georgian-Turkish dictionary > ყოველ ჟამს

  • 2 нимĕскер те

    hiç bir tür, hiç bir çeşit

    Чăваш-турккă чĕлхи Словарĕ > нимĕскер те

  • 3 нигде

    ребёнка нигде́ нет! (исчез)çocuk ortalarda yok!

    Русско-турецкий словарь > нигде

  • 4 мĕн те

    hiç bir şey

    Чăваш-турккă чĕлхи Словарĕ > мĕн те

  • 5 нимĕн те

    hiç bir şey

    Чăваш-турккă чĕлхи Словарĕ > нимĕн те

  • 6 aught

    hiç bir şekilde

    English-Turkish new dictionary > aught

  • 7 rien

    I
    1 pas une chose hiç [hiʧ]

    Je ne sais rien. — Hiç bir şey bilmiyorum.

    Il n'a rien fait. — Hiç bir şey yapmadı.

    Qu'est-ce que tu dis ? - Rien. — Ne diyorsun ? - Hiç.

    Je n'ai rien d'autre à dire. — Söyleyecek başka hiç bir şeyim yok.

    2 de rien bir şey değil
    3 cela / ça ne fait rien önemli değil

    J'ai oublié. - Ça ne fait rien. — Unuttum. - Önemli değil.

    4 ce n'est rien önemli değil

    Ne pleure pas, ce n'est rien. — Ağlama, önemli değil.

    5 n'y être pour rien kendi yüzünden olmamak

    Je n'y suis pour rien. — Benim yüzümden değil o.

    6 comme si de rien n'était hiç bir şey olmamış gibi

    Il a continué comme si de rien n'était. — Hiç bir şey olmamış gibi devam etti.

    II
    n m
    1 une petite chose bir hiç

    Un rien l'amuse. — Bir hiç eğlenmesine yetiyor.

    2 en un rien de temps çok az zaman içinde

    Tout a changé en un rien de temps. — Çok az zaman içinde herşey değişti.

    Dictionnaire Français-Turc > rien

  • 8 ни

    I
    2) частица bir tek, tek bir; bir... bile / olsun

    ни ра́зу — bir kez bile / olsun

    ни оди́н из нас — hiç birimiz

    он не сказа́л ни (еди́ного) сло́ва — bir tek kelime söylemedi

    не́ было ни одного́ челове́ка — tek bir kişi yoktu

    3) частица усил. в соч.

    куда́ бы ты ни пое́хал — nereye gidersen git

    что́ бы ни говори́ли — kim ne derse desin

    ско́лько бы ты ни иска́л, всё равно́ не найдёшь — aradığın kadar ara bulamazsın gene

    II
    (отделяемая часть местоимений никто́, ничто́, никако́й, ниче́й)

    ни с ке́м — (hiç) kimseyle

    ни с ке́м из ни́х — (hiç) birisiyle

    он ни в чье́й по́мощи не нужда́ется — kimsenin yardımına muhtaç değildir

    ни на что́ не годи́ться — hiç bir işe yaramamak

    тако́го ни в како́м музе́е не уви́дишь — böylesini hiç bir müzede göremezsin

    я ни у кого́ ничего́ не бра́л — kimsenin bir şeyini almadım

    никто́ ни с ке́м не сове́товался — kimse kimseye danışmadı

    Русско-турецкий словарь > ни

  • 9 ничто

    (ничего́, ничему́, ниче́м, ни о чём)
    1) мест. hiç bir şey

    ничто́ не помо́жет — hiç bir şey para / kâr etmez

    ничего́ ты не полу́чишь / не добьёшься — hava alırsın

    э́то всё-таки лу́чше, чем ничего́ — bu gene de hiç yoktan iyidir

    ничего́-то ты не зна́ешь! (о происходящем)senin dünyadan haberin yok!

    он ниче́м не отлича́ется от вас — sizden hiç farkı yok

    2) → сущ., с нескл. bir hiç; solda sıfır

    для него́ сто рубле́й - ничто́ — yüz rubleye para demiyor

    ••

    ничего́ подо́бного! — hiç de öyle değil!

    Русско-турецкий словарь > ничто

  • 10 решительно

    1) kararlılıkla, kararlı biçimde; kesinlikle, kesin olarak ( категорически)

    де́йствовать сме́ло и реши́тельно — cesaret ve kararlılıkla davranmak

    мы реши́тельно про́тив э́того — buna kesinlikle karşıyız

    я реши́тельно отверга́ю э́то обвине́ние — bu isnadı kesinlikle reddederim

    реши́тельно поко́нчить с чем-л. bir şeye kesin olarak son vermek

    реши́тельно выступа́ть про́тив чего-л. bir şeye kararlı biçimde karşı çıkmak

    2) ( совершенно) hiç ama hiç

    он реши́тельно ничего́ не по́нял — hiç ama hiç bir şey anlamadı

    Русско-турецкий словарь > решительно

  • 11 andere

    andere(r, s) pron
    1) ( verschieden) başka, ayrı, diğer, öteki, öbür;
    mit \anderen Worten yani, diğer bir deyişle;
    \andere Kleider anziehen başka giysi giymek, üstünü değiştirmek;
    ein \anderes Mal başka bir zaman;
    das ist etw \anderes bu başka [o ayrı] (bir) şeydir;
    kein \anderer başka hiç kimse;
    nichts \anderes als -den başka (hiç) bir şey;
    alles \andere als -den başka her şey;
    zum einen..., zum \anderen... bir yandan..., diğer yandan ise...;
    ich bin \anderer Meinung ben başka fikirdeyim;
    alle \anderen ötekilerin hepsi;
    es blieb mir nichts \anderes übrig yapacak başka bir şeyim kalmadı;
    es bleibt mir nichts \anderes übrig, als selbst hinzugehen oraya bizzat gitmekten başka çarem kalmadı;
    unter \anderem bunlardan başka;
    der eine oder \andere içlerinden biri;
    der eine..., der \andere... biri..., diğeri...;
    und vieles \andere mehr ve başka bir çok şey daha;
    es kam eins zum \anderen bir olayı başka bir olay izledi, olaylar arka arkaya geldi;
    jemand \anderes başka birisi;
    einer nach dem \anderen teker teker;
    eins nach dem \anderen sırayla;
    \andere Saiten aufziehen ( fig) gemini kısmak, sıkıya almak;
    sich eines \anderen besinnen fikrini değiştirmek
    2) ( folgend)
    von einem Tag auf den \anderen bir günden ötekine;
    am \anderen Morgen/Tag ertesi sabah/günü

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > andere

  • 12 никто

    1) (никого́, никому́, нике́м, ни о ко́м) мест. (hiç) kimse

    никто́ из нас — hiç birimiz

    никто́ из них — hiç biri

    меня́ никто́ не спра́шивал? — beni arayan olmadı mı?

    никто́ меня́ не послу́шал — beni dinleyen olmadı

    мы прожда́ли час - никого́ — bir saat bekledik, gelen yok

    у него́ никого́ нет (об одиноком)kimi kimsesi yok

    2) → сущ., м, разг. ( ничтожная личность) hiç; hiçten adam
    3) в соч., → сущ., м, разг. ( о родственных отношениях)

    он же тебе́ никто́! — o senin hiç bir şeyin değil ki!

    Русско-турецкий словарь > никто

  • 13 весь

    tüm,
    bütün,
    hep,
    tamam; baştan başa,
    boydan boya,
    tümüyle; her şey;herkes
    * * *
    мест.
    1) (вся, все, всё) tüm, bütün, hep, top, tamam

    по всему́ го́роду — kentin her yanında / dört bir yanında

    мы обошли́ весь го́род — şehri baştan aşağı dolaştık

    прочеса́ть весь лес — ormanı karış karış / boydan boya taramak

    фотогра́фия / портре́т во весь рост — boy resmi

    всей семьей — ailece, evcek

    у нас вся семья́ така́я, у нас в семье́ все таки́е — biz ailece öyleyizdir

    истра́тить все (свои́) де́ньги — parasının tümünü / hepsini harcamak

    не кричи́, все прохо́жие на тебя́ смо́трят — bağırma, gelip geçen herkesi kendine baktırıyorsun

    треть всех по́данных голосо́в — toplam oy'un üçte biri

    за всё ле́то мы так и не встре́тились — koca bir yaz bir kez olsun görüşemedik

    он всю (свою) жизнь рабо́тал — ömrü / hayatı boyunca çalıştı

    вся его́ жизнь прошла́ в борьбе́ — hayatı hep savaşımla geçti

    э́тот проце́сс продолжа́ется всю жизнь — bu süreç tüm yaşam boyu sürer

    со всей эне́ргией — olanca enerjisiyle

    все де́сять книг — on kitabın onu da

    со всех сторо́н — dört bir yandan

    2) ( целиком) baştan başa, boydan boya; tümüyle

    он весь в пыли́ — üstü başı toz içinde

    он весь дрожи́т — her tarafı titriyor

    он весь ушёл в рабо́ту — kendini tamamen işe verdi

    3) ( всё) → сущ., с herşey

    всё и́ли ничего́! — ya hep ya hiç!

    ты для меня́ всё — sen benim herşeyimsin

    всё э́то ложь! — hep yalan!

    всё, что у него́ есть (о состоянии, имуществе) — elinde avucunda nesi varsa, nesi var nesi yok, varı yoğu

    всё, что он мо́жет сде́лать, э́то... — yapabileceği,...maktan öteye geçemez

    у меня́ всё; э́то всё, что я хоте́л сказа́ть — diyeceğim bu kadar

    4) ( все) → сущ., мн. herkes; (el)âlem

    все как оди́н — tek adammışçasına

    э́то все зна́ют — bunu herkes biliyor

    все на тебя́ смо́трят — elâlem sana bakıyor

    (вы) все в сбо́ре? - Все. — hep tamam mısınız? Tamamız.

    а нельзя́ нам всем вме́сте пое́хать? — hep gitsek olmaz mı?

    сло́вно все слепы́е — sanki âlemin gözü yok

    5) (при сравн. ст.)

    лу́чше всего́ приходи́ за́втра — en iyisi yarın gel

    бо́льше всего́ он любит ле́то — en çok yazı sever

    ху́же всего́ то, что... — işin en fena tarafı şudur ki...

    ••

    он весь в отца́ — babasının burnundan düşmüş

    всё равно́ (так или иначе)nasıl olsa

    всё равно́ узна́ю — nasıl olsa öğrenirim

    его́ всё равно́ вы́гнали бы — nasıl olsa kovulacaktı

    всё равно́ (тем не менее)gene (de)

    всё равно́ не найдёт — gene de bulamaz

    всё равно́! — hepsi bir!

    мне всё равно́ — bana göre hava hoş

    рабо́тать так - всё равно́, что ничего́ не де́лать — böyle çalışmak hiç bir şey yapmamakla birdir

    Русско-турецкий словарь > весь

  • 14 dabei

    dabei [da'baı, 'da:baı] adv
    1) ( örtlich) yanında;
    sind die Lösungen \dabei? çözümleri de var mı?
    2) ( währenddessen) iken;
    er arbeitete und hörte \dabei Radio çalışırken radyo dinledi;
    sie fühlt sich wohl \dabei bu arada kendini iyi hissediyor
    ich bleibe \dabei, dass es so ist bunun böyle olduğuna dair kararım kesin;
    wichtig \dabei ist, dass... işin önemli tarafı şu ki,...;
    was hast du dir denn \dabei gedacht? hangi akla hizmet bunu yaptın?;
    \dabei darf man nicht vergessen, dass...... olduğunu unutmamak gerekir
    4) ( außerdem) ayrıca; ( gleichzeitig) aynı zamanda, yanı sıra;
    sie ist reich und \dabei bescheiden zengin ve de alçak gönüllü
    5) ( obgleich) oysa, hâlbuki, -diği hâlde;
    er ist traurig, \dabei hat er gar keinen Grund dazu üzgün, hâlbuki buna hiç bir neden yok, üzgün olduğu hâlde buna hiç bir neden yok
    6) bei etw \dabei sein ( anwesend sein) bir şeyde bulunmak; ( mitmachen) bir şeye katılmak;
    \dabei sein, etw zu tun bir şeyi yapmak üzere olmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > dabei

  • 15 tout

    I
    (pl tous,),
    II
    1 au maximum en [en]

    Il est tout neuf. — Yepyeni o.

    être toute seule. — Yapyalnız olmak.

    2 tout à fait tamamen

    Ce n'est pas tout à fait fini. — Bu tamamen bitmedi.

    Tout à fait, c'est bien ça. — Tamamen öyle.

    n m
    1 l'essentiel en önemlisi

    Le tout est de ne pas avoir peur. — En önemlisi korkmamaktır.

    Elle n'a pas du tout peur. — Bayan hiç korkmuyor.

    3 rien du tout hiç bir şey

    Je n'ai plus rien du tout. — Hiç bir şeyim kalmadı.

    4 du tout au tout büsbütün
    5 hepsi ['hepsi]

    Je prends le tout. — Hepsini alıyorum.

    Dictionnaire Français-Turc > tout

  • 16 none

    pron. hiçbiri, hiç kimse, hiç
    * * *
    1. hiç biri 2. hiçbiri
    * * *
    1. pronoun
    (not one; not any: `How many tickets have you got?' `None'; She asked me for some sugar but there was none in the house; None of us have/has seen him; None of your cheek! (= Don't be cheeky!).) hiç, hiç kimse, hiç bir
    2. adverb
    (not at all: He is none the worse for his accident.) hiçbir şekilde, hiç de(değil)
    - nonetheless, none the less

    English-Turkish dictionary > none

  • 17 ровно

    нареч.
    1) ( гладко) düz, düzgün
    2) ( прямо) doğru
    3) ( равномерно) düzenli, muntazam; eşit (olarak) ( одинаково)

    больно́й дыша́л ро́вно — hastanın nefesleri muntazamdı

    4) частица ( точно) tam

    ро́вно три рубля́ — tam üç ruble

    купи́ть что-л. ро́вно за пять рубле́й — teltiksiz beş rubleye almak

    ро́вно три часа́ — tam üç saat

    на часа́х бы́ло ро́вно три — saat elifi elifine üçü gösteriyordu

    до две́ри - ро́вно три шага́ — kapıya kadar tastamam üç adım var

    5) частица, разг. ( совершенно) hiç

    он ро́вно ничего́ не по́нял — hiç bir şey anlamadı

    э́то ро́вно ничего́ не зна́чит — bunun hiç bir önemi yok

    Русско-турецкий словарь > ровно

  • 18 wissen

    wissen <weiß, wusste, gewusst> ['vısən]
    I vt
    1) ( können) bilmek;
    nicht mehr ein noch aus \wissen çıkar yol bilmemek;
    mit jdm umzugehen \wissen biriyle nasıl geçineceğini bilmek, birine nasıl davranacağını bilmek
    ich weiß nicht, wo er ist nerede olduğunu bilmiyorum;
    wusstest du, dass...?... olduğunu biliyor muydun?;
    woher soll ich das \wissen? bunu nereden bileyim?;
    woher weißt du das? bunu nereden biliyorsun?;
    soviel ich weiß, ist er noch da bildiğim kadarıyla (kendisi) hâlâ orada;
    er weiß immer alles besser o her şeyi daha iyi bilir;
    das musst du selbst \wissen bunu senin bilmen gerekir, bu, senin bileceğin iş;
    wenn ich das gewusst hätte... bunu bilseydim...;
    sie weiß, was sie will ne istediğini biliyor;
    ich wüsste nicht, was ich lieber täte neyi tercih ederdim, bilemiyorum;
    ich hätte es \wissen müssen onu bilmem gerekirdi;
    das ist wer weiß wie teuer ( fam) bu, kim bilir kaç para;
    ... und was weiß ich noch alles ( fam)... ve daha neler neler biliyorum;
    weißt du was? biliyor musun?;
    gewusst, wie! ( fam) nasıl yapıldığını bileceksin!
    3) ( sich erinnern) hatırlamak;
    weißt du noch, wie schön es war? hatırlıyor musun, ne kadar güzeldi?
    4) ( erfahren)
    lassen Sie mich \wissen, wenn/ob...... olduğunda/olursa bana bildirin [o haber verin];
    sie will nichts mehr von mir \wissen benimle ilişkisini kesti
    ich weiß sie in guten Händen ( geh) onun iyi ellerde olduğunu biliyorum
    6) ( kennen) bilmek, tanımak;
    weißt du einen guten Arzt? iyi bir hekim biliyor [o tanıyor] musun?
    II vi ( informiert sein) bilmek, bilgisi [o haberi] olmak;
    um [o von] etw dat \wissen bir şeyden haberi olmak;
    ich weiß von nichts hiç bir şeyden haberim yok;
    man kann nie \wissen ( fam) hiç bilemezsin;
    nicht, dass ich wüsste ( fam) onu bilmem;
    wer weiß? kim bilir?;
    was weiß ich ( fam) ne bileyim?

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > wissen

  • 19 говорить

    konuşmak; söz etmek,
    bahsetmek; görüşmek; söylemek,
    demek,
    dile getirmek; ifade etmek; kanıtlamak,
    göstermek
    * * *
    несов.; сов. - сказа́ть
    1) тк. несов. konuşmak

    говори́ть по-ру́сски — Rusça konuşmak

    ребёнок ещё не говори́т — çocuk daha konuşamıyor

    2) (что-либо, о ком-чём-л.) söz etmek, bahsetmek; laf etmek; konuşmak, görüşmek; söylemek; demek; dile getirmek

    говори́ть о поэ́зии — şiirden söz etmek / bahsetmek

    говори́ть пра́вду — doğruyu söylemek

    что он говори́т? — ne diyor?

    он не даст тебе́ говори́ть об э́том — sana bundan laf ettirmeyecek

    е́сли говори́ть конкре́тнее... — daha somut konuşursak...

    как я уже́ говорил — söylediğim / arz ettiğim gibi

    в э́том стихотворе́нии поэ́т говорит о любви́ к ро́дине — bu şiirde ozan vatan aşkını dile getiriyor

    а́втор говорит об э́том слова́ми одного́ из персона́жей своего́ расска́за — yazar bunları / bunu öyküsünün bir kişisine söyletiyor

    хорошо́ говори́ть о ком-л.biri için iyi söylemek

    бо́льше мне о нём не говори́! — bir daha açma bana onun lafını!

    я то́же хочу́ ко́е-что сказа́ть — benim de söyleyecek birkaç sözüm var

    он тако́е сказа́л, что... — öyle bir laf attı ki...

    он веле́л сказа́ть, что его́ нет до́ма — kendisi için evde yok dedirtti

    вы что́-то сказа́ли? — bir şey mi buyurdunuz?

    вы что́-то хоте́ли сказа́ть? — bir şey mi diyecektiniz?

    он ничего́ не сказа́л — bir şey demedi; sesini çıkarmadı

    3) тк. несов. ( разговаривать) konuşmak; söz etmek

    кто (э́то) говори́т? — konuşan kim?

    мы с ним говори́ли и об э́том де́ле — onunla bu işi de konuştuk / görüştük

    на эту те́му мы не говори́ли — bu konudan söz etmedik, bu konuyu konuşmadık

    ты говори́л с дире́ктором? — müdürle görüştün mü? / konuştun mu?

    он уже́ год с на́ми не говори́т — bizimle bir yıldır konuşmuyor

    4) тк. несов., в соч.

    говоря́т — diyorlar ki

    говоря́т, он уе́хал — gitmiş (diyorlar)

    5) тк. несов. ( свидетельствовать) ifade etmek, göstermek, kanıtlamak

    э́то ни о чём не говори́т — bu bir şey ifade etmez

    ра́зве э́тот факт вам ни о чём не говори́т? — bu gerçek size hiç bir şey anlatmıyor mu?

    о чём говоря́т э́ти ци́фры? — bu rakamlar neyi ifade ediyor?

    э́то говори́т в твою́ по́льзу — bu senin lehine (bir puandır)

    ••

    говори́т Москва́ — радио burası Moskova

    что ты говори́шь?! — deme! sahi mi?

    и не говори́! — sorma!

    что ни говори́ — ne dersen de

    что я вам говори́л! — size dememiş miydim?

    не говоря́ (уже) о... —...bir yana

    ина́че говоря́ — başka bir deyişle

    точне́е / верне́е говоря́ — daha doğrusu

    по пра́вде говоря́ — doğrusu

    открове́нно / че́стно говоря́ — açıkçası istenirse

    назва́ние говори́т само́ за себя́ — adı üstünde

    Русско-турецкий словарь > говорить

  • 20 положительно

    отве́тить положи́тельно — olumlu cevap / yanıt vermek, olumlu yanıtlamak

    он положи́тельно ничего́ не понима́ет — hiç ama hiç bir şey anlamıyor

    Русско-турецкий словарь > положительно

См. также в других словарях:

  • bir ilke imza atmak — bir konuda hiç kimsenin veya kuruluşun yapmadığı bir işi gerçekleştirmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir günden bir güne — hiç, hiçbir zaman …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hiç — zf., Far. hīç 1) Olumsuz yargılı cümlelerde fiilin anlamını pekiştiren bir söz 2) Soru cümlelerinde belirsiz bir zamanı anlatan bir söz Hiç ava gittiniz mi? 3) Bir soruya açık bir cevap verilmek istenmediğinde cevap cümlesinin başına getirilen… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hiç değilse (veya olmazsa) — 1) önemli olmasa bile, başka bir şey olmasa bile Bu mahluk hiç değilse hep aynı noktada dönüp dolaştığının farkında değil. Y. K. Karaosmanoğlu 2) en az Hiç değilse şu avuç içi kadar havuza bir fıskiye koysalarmış ya... T. Buğra 3) bari İnsan hiç… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hiç yoktan — zf. Hiçbir neden veya zorunluluk yokken, nedensiz olarak İki mahpus baş başa verip konuştuktan sonra hiç yoktan bir kavga çıkardılar, Emine yi bir iyi dövdüler. R. H. Karay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hiç kimse — zm. Bir kişi bile …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hiç yoktan iyidir — elde bulunanla yetinmek gerekir anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kötürümden aksak, hiç yoktan torlak yeğdir — kusurlu da olsa bir şeyin elde bulunması, hiç bulunmamasından daha iyidir anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Allaha bir can borcu var — Allah a vereceği canından başka hiç kimseye bir borcu yok anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • heple hiç ilkesi — is., fel., man. Tür, cins vb. evrensel bir konu üzerinde ileri sürülen olumlu, olumsuz bir yargının, o tür veya cinsin bütün bireyleri için doğru olması ilkesi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»